Ahlak konusunda en çok merak edilenler
Ahlak konusunda en çok merak edilenler
Ahmed el-Buraî el-Yemenî’nin el-Ḳaṣîdetü’l-mîmiyye’si ile Bûsîrî’nin Ḳaṣîdetü’l-bürde’si arasında benzerlikler vardır. Yalın bir üslûpla yazılan kasidede nûr-ı Muhammedî fikri işlenmiştir. Zamanımıza ulaşabilen şiirlerinin çoğu Peygamber methine dair olan Buraî’nin bir mevlidi de bulunmaktadır. Şair bazı dizelerinde Resûl-i Ekrem’i beşer üstü sıfatlarla övmesi yüzünden eleştirilmiştir. Nebhânî antolojisinde onun 1029 beyte ulaşan çok sayıda kasidesine yer vermiştir. Osman el-Erbîlî de el-Ḳaṣîdetü’l-fâḫire’siyle sûfî akımın önemli temsilcilerindendir. Muhyiddin İbnü’l-Arabî, Hakk’ın Resûl-i Ekrem’in nurunu ve bu nurdan halkı yaratmasını ayna misaliyle anlatır. Ona göre âlem Hakk’a nazaran bir aynadır; Hak isim, fiil ve sıfatlarıyla bu aynada tecelli eder. Fakat insan yaratılmadan önce bu ayna cilâlı olmadığından ilâhî tecellileri net olarak yansıtmıyordu. Âdem (insan) bu aynanın cilâsı olmuş, her şeyde tecelli eden Hak en mükemmel şekilde insanda tecelli ettiğinden ona halife adı verilmiştir. Âleme göre insan yüzüğün kaşı, göze göre ise göz bebeği gibidir (Fuṣûṣ, s. 48). Şeyh Galib, “Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen / Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen” beytinde bunu anlatır.
Ömer (ra), ceza uygulamamış, ancak tövbe etmeyi şart koşmuştur. Ömer (ra) minberde hutbe okurken ashab-ı kiramla istişare amacıyla, devlet başkanı veya hâkimin münkeri bizzat görmesi halinde, şahit aramaksızın ceza uygulayıp uygulayamayacağını sormuş, Hz. Ali (ra), böyle bir durumda da iki âdil şahidin gerekli olduğuna işaret etmiştir. (İmam Gazâlî, İhyâû Ulümi’d-Dîn, Terc. Ali Arslan, İstanbul 1972, V, 390, 391). Evinde herhangi bir günahı gizlice işleyen ve kapısını kapalı tutan bir kimsenin ma’siyetini öğrenmek için, gizlice gözetlemek ve baskın yapmak caiz olmadığı gibi, başkalarının günahlarını anlatmak da caiz değildir. Yukarıda verdiğimiz ayetin sonunda, iyilik yapacağımız diğer bir grup olarak yolda kalmış kişiler nazara verilmektedir. Ayetin Arapça’sında geçen ‘ibn sebil’ kelimesi, hem yolda kalmışları hem de evimize misafir olarak gelen kişileri kapsar. Ayet son olarak kölelere iyilik yapmayı emrediyor.
Yalnızca kendini düşünüp çevresinden, diğer insanlardan bihaber, başkalarını ezmekle temin edilmiş refah, en boğucu, huzursuzluk verici cehennemi bir halin zeminidir. Bütün bu hallerin numunelerini mahallemizde, gazetelerde, radyo ve televizyonlarda her gün görebilmek mümkündür. İnsanın kendini tanımlaması gerçekten çok önemlidir. “Kendi” tanımı aslında hayatın ve varlığın tanımıdır. Çünkü, her insan kendi aleminin merkezi ve direğidir. Varlık, onda yansıyor ve onun ayinesine göre anlamlanıp renkleniyor. İnsanın ruh hali, mizacı, hatta psikolojisindeki günlük değişimler bile varlığa bakışını, eşyayı algılayışını etkiliyor. Üzüntülü insan bütün varlıkları matem halinde algılarken, neşeli insan çevresini ve bütün varlıkları bir şenlik ortamında algılıyor. “Depresyon”daki bir insan için hayat ve içindekiler büyük bir karamsarlık ortamındayken, “mani”deki (aşırı ve taşkın bir halde olan) insan için her şey canlı ve heyecanlı, varlık büyük bir neşe içindedir.
Aynı kökten türeyen kerih “çirkin görülmüş, hoşa gitmeyen şey”, ikrah da “bir kimseyi istemediği ve hoşlanmadığı bir fiili yapmaya zorlamak” anlamına gelir. Mekruh, Şâriin yapılmamasını kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda istediği fiil anlamında usûl-i fıkıh terimidir. Şer’in terkedilmesini kesin ve bağlayıcı olmadan istediği şeydir. Bunu terkeden medhedilir, sevap alır, yapan da zemmedilmez, cezalandırılmaz. Mekruh; yapılması dinen doğru bulunmayan, terk edilmesi istenen, yapılmaması yapılmasından daha uygun olan davranışlardır. Bu esaslara göre, midye, istiridye gibi deniz hayvanları Şâfiî, Mâlikî ve Hanbeli mezheplerine göre yenebilirken, Hanefî mezhebine göre yenilmemektedir. Hanefî mezhebinin haram saymasının sebebi, bu çeşit hayvanları gerek görünüş, gerekse yenen kısımları itibariyle hoş olmaması, çirkin ve pis sayılmasıdır. Katılım Finans İlkeleri Bilgi Formu için tıklayınız. BIST Piyasa Değeri Ağırlıklı Olmayan Pay Endeksleri Kural Seti için tıklayınız. BIST Piyasa Değeri Ağırlıklı Pay Endeksleri Kural Seti için tıklayınız. 1) İlk aşamada, Endeks Dönemi başlangıcı itibarıyla Yıldız Pazar, Ana Pazar veya Alt Pazar’da yer almayan şirket payları kapsam dışı bırakılır.
- Evlat edindiğimiz çocuk kız olursa babalığa, erkek olursa analığa mahrem olacağı için, beraber yalnız kalma ihtimaline göre caiz değildir.
- Resûl-i Ekrem, ihanetin cezasının ölüm olduğunu bildiren yahudilerin kutsal kitabı Tevrat’a uygun düşen (Tesniye, XX/10-15) bu kararı uyguladı.
- İmam Ebu Yusufun bu fetvasına göre, başta banka ile bir anlaşma yapılmasa ve sene sonunda enflasyon miktarında veya bunun altında bir değer alınsa, bu caiz olur.
Âyet-i kerimelerde, Cenab-ı Hak belirli bir kısmını haramlaştırmadan ve başka hayvanlar gibi boğazlanma şartını koşmadan, bütün deniz hayvanlarının helâl olduğunu bildirmekte, kullarına kolaylığı ve genişliği temin etmektedir. Hattâ mümkün mertebe hayvana eziyet vermekten kaçınılması kaydıyla, onları yakalamak için insana her şeyi kullanabilme müsaadesini vermektedir. Mealindeki âyet, denizlerin birer ilâhî nimet deposu olduğunu ve onlardan insanların faydalanabileceğini ifade etmektedir. Kul hakkı olan sövme ve darbetme gibi ta‘zîr cezası gerektiren suçlar hak sahibiyle helâlleşilmedikçe tövbe ile düşmez. Allah hakkı sayılan, ramazan ayında kasten oruç bozma, faiz yeme ve kumar oynama gibi fiiller için öngörülen ta‘zîr cezaları ise tövbe ile düşmektedir. BIST Katılım 30, BIST Katılım 50, BIST Katılım 100, BIST Katılım Sürdürülebilirlik ve BIST Katılım Temettü endekslerinde yer alan payların endeks dönemi başındaki ağırlıkları %10 ile sınırlandırılmaktadır. Endeks dönemi içinde ise ağırlığı %15’i aşan pay olursa, %15’i aşan payların ağırlıkları %10’a çekilmektedir. Peygamber’le ilgili birçok eser telif edilmiştir. Divan edebiyatında hemen her şair Resûl-i Ekrem’i öven bir na‘t kaleme almıştır. Ayrıca mi‘racnâme, esmâ-i nebî, muamma, mevlid, hicretnâme, siyer ve şemâil türü eserler de yazılmıştır (yk.bk.).
Cimri insanı, halk kınar, onun insanlar yanında saygınlığı kalmaz. Kısacası cimrilik her türlü hayra engel olan bir hastalıktır. Çünkü hayır, her hangi bir şekilde Allah’ın verdiği nimetleri muhtaçlara cömertçe, bol bol vermekle elde edilir. Cimrilik ise, insanı Allah yolunda kendisine verilen nimetleri sarf etmekten alıkoyar. Buyurarak, insanoğlunun mala olan sevgisini ve hırsını güzel bir şekilde ifade etmekte ve bu sevgi ve hırsın ancak ölümle son bulacağını belirtmektedir. Aslında Yüce Allah’ın, insan fıtratına koymuş olduğu duygular, bizatihi kötü değildir; bunların yanlış olarak kullanılması kötüdür. Cimrilik duygusu sadece dünya hayatı için mal biriktirme hırsı ile Allah’ın vermiş olduğu nimetleri başkalarına vermeme, böylece sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya engel olmak şeklinde kötüye kullanılırsa yanlıştır. Nitekim israfı yasaklayan İslâm, cimriliği de şiddetle yasaklamaktadır. Unutmamak gerekir ki, insanlar Allah tarafından imtihana tabi tutulmuşlar. Bu imtihanın gereği olarak lezzetler yanında elemler, acılar da vardır. Nimetlere karşı şükür, sıkıntılara karşı sabır bu imtihanda başarılı olup olmanın en önemli kriteridir. İnsanların başına gelen sıkıntıların büyük çoğunluğu, insanın kendi su-i istimalinden, kâinat çapında yürürlükte olan ilahî kanunlara riayet etmemekten kaynaklanıyor.
Peygamber’in nuru ve sevgisi olarak tecelli etmiş, ardından diğer varlıkların hepsini bu nurdan yaratmıştır. Onun âlemlere rahmet oluşunun (el-Enbiyâ 21/107) anlamı budur (Aynülkudât el-Hemedânî, s. 254; Necmeddîn-i Dâye, s. 21, 30). Buna göre evrenin var oluş sebebi Allah’ın Hz. Süleyman Çelebi, “Gel habîbim sana âşık olmuşam / Cümle halkı sana bende kılmışam”; “Ben sana âşık olunca ey şerîf / Senin olmaz mı dü âlem ey latîf” gibi beyitlerde bu muhabbeti aşk olarak niteler. Muhammed’in Risâlet Öncesi Hayatına Dair Bazı Rivâyet Farklarının Tesbiti (yüksek lisans tezi, 1993), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü. Hatice’nin üç gün arayla vefat etmesi (10 Ramazan / 19 Nisan 620) Resûl-i Ekrem’i çok üzmüş ve bu yıla “hüzün yılı” (senetü’l-hüzn, âmü’l-hüzn) denilmiştir. Ebû Tâlib’in ölümü üzerine Hâşimoğulları’nın reisi olan Ebû Leheb, kız kardeşlerinin ısrarıyla Resûlullah’ın himayesini üzerine almaya rıza gösterdi. Ebû Muayt ve Ebû Cehil’in tahrikleriyle bu kararından vazgeçti. Bu kuvvelerin vasatında yani iffet, şecaat ve hikmetten geçen yolda insan dengeli bir benlik ve varlık tanımına ulaşabiliyor.